Prostat Kanseri
Prostat Kanseri Başlıkları
Prostat Kanseri
Prostat Kanseri İçin Risk Faktörleri Nelerdir?
Prostat Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Tarama ve Erken Tanı
Klinik Tanı
Kan Testleri ve PSA
Multi Parametrik Prostat MR Tetkiki
Prostat Kanseri Teşhisi Sonrası Yapılacaklar Nelerdir?
Tedavi Kararı
İlk Duygular, Doktora Sorulacaklar
Tedavi Seçenekleri
Prostat Kanseri Ameliyatı
Robotik Prostat Ameliyatı
Radoterapi (Işın, Radyasyon) Tedavisi
Hormon Tedavisi
Metastatik Hastalıkta Yeni Tedavi Yaklaşımı
Tedavi Sonrası İzlem
Kanser Hastalarında Destek Tedavi
Prostat yalnızca erkeklerde bulunan ve meni içeriğinin bir kısmını oluşturan bir salgı bezi organıdır. Erişkin erkekte yaklaşık olarak bir ceviz büyüklüğüne ulaşır. Vücut içi yerleşimi mesaneden (idrar torbası) hemen sonra, rektumun (kalın barsağın son bölümü) önündedir. Prostat bezi mesaneden idrarın boşalmasını sağlayan kanalın (üretra) ilk bölümünü çepeçevre sarar.
Prostat bezinin işlevlerini sürdürebilmesi için vücutta erkeklik hormonlarının bulunması gereklidir. Vücuttaki erkeklik hormonlarının ana kaynağı testislerdir ve “Testosteron” adı verilen hormonu salgılarlar. Diğer bazı erkeklere özel hormonlar ise böbreküstü (sürrenal, adrenal) bezleri tarafından salgılanır.
Kanser Nedir?
İnsan vücudu birçok farklı hücre tipinden oluşur. Sağlıklı bir kişide vücudun gereksinimine göre hücreler bölünerek çoğalırlar ve işlevlerini yerine getirdikten sonra parçalanarak yok olurlar. Eğer hücreler gereksinim olmadığı halde kontrolsüz olarak bölünmeye ve çoğalmaya devam ederlerse, yeni oluşan hücreler dokuda birikerek büyümeye yol açarlar. Dokudaki aşırı büyüme sonucu “Tümör” olarak isimlendirilen bir kitle oluşur. Tümör dokusu benign (selim, iyi huylu) veya malign (habis, kötü huylu) özellikte olabilir.
İyi huylu (selim) tümör dokusu kanser değildir. Bu kitleleri oluşturan hücreler komşu dokulara veya vücudun diğer bölümlerine yayılmazlar.
Benign Prostat Hiperplazisi (İyi Huylu Prostat Büyümesi)
İdrar kanalı (üretra) çevresindeki prostat hücrelerinin çoğalarak mesane (idrar torbası) çıkımını tıkaması ve idrar akımına engel olmasıdır. İyi huylu prostat büyümesi 60-70 yaş dönemindeki erkeklerin yaklaşık yarısında ve 70-90 yaş grubundaki erkeklerdeyse yaklaşık %90 oranında idrar yapma zorluklarına neden olur.
İyi huylu prostat büyümesinde büyüyen hücreler vücuttaki diğer bölgelere yayılım göstermezler. Uygulanan ilaç veya cerrahi tedaviler hastaların yakınmalarını ortadan kaldırır ve hastalık çoğunlukla hayatı tehdit edecek bir tehlike oluşturmaz.
Prostat Kanseri
Malign (habis, kötü huylu) tümör dokusu kanserdir. Kanser hücrelerinin iyi huylu tümör hücrelerinden en önemli farkı, kontrolsüz çoğalmalarının yanı sıra, komşu ve uzak dokulara yayılabilme özellikleridir. Kanserli dokudan ayrılan hücreler kan ve/veya lenf dolaşımıyla vücudun değişik kısımlarına yayılabilirler ve yeni kanser odakları oluşturabilirler. Kanserin köken aldığı organ dışındaki dokulara yayılmasına “Metastaz” denir.
Kanserlerin çoğu geliştikleri hücrenin tipi veya organın adıyla anılırlar. Prostat dokusundan gelişen kanser “Prostat Kanseri” olarak isimlendirilir. Prostat kanseri, prostat bezi içerisinde sınırlı kalabileceği gibi, yakınındaki lenf bezlerine, kemiğe ve nadiren de diğer organlara yayılabilir. Ayrıca idrar kesesi ve kalın bağırsak gibi komşu organlara da yayılabilir. Kanser hücrelerinin vücudun değişik bölgelerinde oluşturdukları yayılma odakları, köken aldıkları organın ismi ile adlandırılır. Örneğin, prostat kanseri kemiğe yayıldığında, kemikteki tümör prostat kanseri hücrelerinden oluştuğu için hastalık “Metastatik Prostat Kanseri” olarak isimlendirilir.
Prostat Kanseri Sık Görülen Bir Hastalıktır ve Önemli Bir Sağlık Sorunudur
Prostat kanseri batı toplumlarındaki erkeklerde en sık teşhis edilen organ kanseridir. Erkelerde kansere bağlı ölümlerden de 2. Derecede sorumludur. Yıllar içinde ortalama yaşam süresinin uzaması sonucunda da, giderek daha sık karşımıza çıkacak önemli bir toplumsal sağlık sorunu olacağı bilinmektedir. Avrupa ülkelerinde 8.5 milyar Euro’nun bu hastalığın tedavisi için harcandığı bildirilmektedir.
Prostat Kanseri İçin Risk Faktörleri Nelerdir?
Genetik:
Prostat kanserinde ailevi geçiş söz konusu olabilir. Birinci derecede akrabada hastalığın bulunması ile hastalık riski iki katına çıkmakta, iki veya daha fazla birinci derecede akrabada hastalığın bulunmasıyla bu oran 5-11 kat arasında artış göstermektedir. Prostat kanseri tanısı alan hastaların yaklaşık %9’unda hastalık kalıtımsal özellikgöstermektedir. Kalıtımsal özellik gösteren prostat kanseri hastalarında hastalık daha erken teşhis edilmektedir (6-7 sene).
Irk, Çevresel Faktör:
Irksal özellikler hastalığın sıklığını etkilemekle beraber, aynı ırktan fakat farklı bölgelerde yaşayan insanlarda hastalık sıklığının yaşanılan bölgeye uyum göstermesi, çevresel faktörlerin etkilerinin önemine işaret etmektedir. Hastalığın gelişmesinde önemli olabilecek etkenlerin başlıcalarının beslenme tarzı, cinsel davranış, alkol tüketimi, ultraviyole ışınlara maruziyet ve kronik enflamasyon olabileceği tartışılmaktadır. Bununla beraber yaşam tarzı değişikliği ile prostat kanserine karşı korunma sağlanabildiğini gösteren ve yüksek kanıt düzeyine sahip herhangi bir çalışma yoktur. Selenyum, E vitamini, likopen araştırılmış, ancak çalışmalarda etkin olduğu gösterilememiş bazı maddelerdir. Hipertansiyon ve obezitenin (bel çevresi 102 cm. den geniş olan kişiler) prostat kanserini %15 oranında arttırdığı düşünülmektedir.
Tarım ilacına maruz kalan çiftçiler, pil imalatında çalışanlar, kaynak yaparken metal kadmiyuma maruz kalan işçiler riskin yüksek olduğu gruplardır. Aynı şekilde plastik sanayinde çalışanların da, normal topluma göre prostat kanseri olma riskleri daha yüksektir.
Beslenme:
Beslenmenin prostat kanseri gelişimi üzerine etkileri de araştırılmaktadır. Günümüzde prostat kanserinden korunmak için beslenme konusunda net öneriler bulunmamaktadır.
Prostat Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Prostat kanseri genellikle hastalığın erken dönemlerinde herhangi bir yakınmaya neden olmaz. Hastalığın ileri yaşta sık gözlenmesi, fakat erken dönemde herhangi önemli bir yakınmaya sebebiyet vermemesi nedeniyle, hastalığın erken ve tedavi edilebilir dönemde tanınabilmesi amacıyla belirli bir yaşın üzerindeki erkeklerde kanser tarama tetkiklerinin yapılması önerilmektedir. Prostat kanseri taraması esas olarak, doktor tarafından yapılacak bir muayene ve kan tahlili sonuçlarının değerlendirilmesi şeklindedir. Bu konuya ileride detaylı olarak değineceğiz.
Prostatta kanser dokusu idrar yolunu daraltıyorsa, erken dönemde görülebilecek bazı yakınmalar olabilir. Ancak bu yakınmalar daha sıklıkla iyi huylu prostat büyümesi idrar yolunu daralttığı zaman görülür ve prostat kanserine özgü değildir.
- Özellikle geceleri olmak üzere sık sık idrar yapma ihtiyacı
- İdrar yapmaya başlamada gecikme ve idrar yapmanın bitiminde idrarın damla damla akmaya devam etmesi
- Hiç idrar yapamama
- Zayıf, ince veya kesik kesik idrar yapma
- İdrar yaparken yanma veya ağrı
- Cinsel ilişkide ağrılı ejakülasyon (boşalma)
- İdrar veya menide kan görülmesi
Geç dönem prostat kanseri hastalarında ise halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, kan sayımı düşmesine bağlı yüzde soluk renk, hastalığın kemiklere yayılması sonucunda sırt, kalça ve/veya bacak ağrıları öncelikli yakınmalar olabilir.
Tekrar vurgulamak isteriz ki yukarıda belirtilen yakınmaların sizde bulunması prostat kanseri olduğunuzu göstermemektedir. Bu şikayetlere neden olabilecek, başta prostatın iyi huylu büyümesi olmak üzere, pek çok başka durum söz konusudur. Bu belirtiler kişilerin üroloji uzmanına muayene olmalarını gerektirecek yakınmalar olarak düşünülmeli, sadece bu belirtilerin görülmesinin prostat kanseri anlamına gelmediği hatırlanmalıdır.
Tarama ve Erken Tanı
Prostat kanseri taramasından söz edilirken, hastalığın klinik ve/veya radyolojik olarak herhangi bir bulgu göstermediği sağlıklı erkeklerde, olası bir kanserin erken teşhisi için yapılması önerilen değerlendirme kastedilmektedir.
Prostat kanserinde toplumdaki tüm erkeklerin sistematik taraması önerilmemektedir. Önerilen kişisel bazda yapılan ön tanı testleridir.
Her tarama programında olduğu gibi, prostat kanserine yönelik tarama politikasında da başlıca amaçlar şunlardır;
- Hastalığı erken ve tedavi edilebilir evrede teşhis etmek,
- Prostat kanserine bağlı ölümleri azaltmak,
- Hastalık nedeniyle yaşam kalitesindeki olumsuz etkilenmelerin önüne geçmek.
En temel amaç ölümlerin azaltılması olduğu için, tarama ile teşhis edilmek istenilen agresif/saldırgan olan prostat kanseri tipidir. Bu tip kanser yaşamı boyunca bir dönemde kişide bulgularla ortaya çıkacak ve hastanın hayatını tehdit edecektir; dolayısıyla bu hale gelmeden tedavi gerektirir. Ancak bütün prostat kanserleri böyle saldırgan/agresif değildir; bir kısım prostat kanserleri ise tarama ile araştırılarak ve biyopsi yapılarak ortaya çıkarılmazsa, hiçbir zaman hastaya zarar vermeyebilecektir. Dolayısıyla, kişinin hayatı boyunca klinik olarak sessiz kalacak, yaşam kalitesinde sorun yaratmayacak kanserlerin yakalanması öncelikli amaç değildir ve bu yazının devamında tartışılacağı üzere, tarama programlarında bu tip kanserlerin yakalanmasının azaltılmasına yönelik değişiklikler devamlı tıp dünyasının gündemindedir.
Gereğinden fazla tanı veya aşırı-tanı (over-diagnosis), tarama ile tespit edilen, fakat kişinin yaşamı boyunca semptomsuz olarak kalacak kanserlerin yakalanması olarak tanımlanmaktadır. Aşırı-tanı ile saptanan kanserlere de yazımızda zaman zaman klinik önemsiz kanser olarak atıfta bulunacağız.
Tarama programlarının kullanılmasıyla beraber, gelişmiş ülkelerde prostat kanserine bağlı ölüm azalırken, sağkalım sürelerinde de uzama sağlanmıştır. Yine tarama ile birlikte, Avrupa ülkelerinde, ilk teşhiste metastazı olan hastalar %41 oranında azalmıştır.
Tarama Kime ve Nasıl Yapılmalıdır?
Herşeyden önce tarama bu konuda detaylı bilgilendirilmiş ve prostat kanseri erken tanısı konusunda istekli kişilere önerilmelidir. Tarama konusunda istekli erkeklerde de bu konuda 2 temel soru üzerinde durmak gerekir:
- Tarama hangi yaşta başlamalıdır ?
- PSA ve ve prostat muayenesi ile gerçekleştirilen taramada zaman aralıkları ne olmalıdır ?
Avrupa Üroloji Derneği’nin bu konudaki önerisi bir ilk temel PSA ölçümünün yapılması ve daha sonraki takip stratejisinin burada saptanacak değere göre belirlenmesi yönündedir.
İlk PSA testi 40 – 50 yaş aralığında yapılabilir ve eğer bu yaşta tespit edilen değer ? 1 ng/ml ise, bir sonraki ölçüm birkaç yıl (8 yıla kadar) ertelenebilrir. 40 – 50 yaşındaki PSA değeri >1 ng/m olan kişiler için uygun bir tarama aralığı belirtilmemekle beraber, bu ilk ölçüm değerinin yüksekliğine göre karar verilmesi önerilmektedir (genellikle yıllık veya 2 yıllık değerlendirme önerilir). İlk PSA değeri 60 yaşta yapılmış ise, değerin ?2 ng/ml. olması arzu edilir.
Avrupa Üroloji Derneği yaşam süresi 15 yıldan kısa olan erkeklerde tarama yapılmasını önermemektedir. (fayda görmeyecekleri düşüncesiyle)
Tarama Yapılması Konusunda Hastanın Bilgilendirilmesi, Karar Verme Sürecine Katılımı ve Onamı
Amerikan Üroloji Derneği kılavuzu, kişilere tarama uygulamasından önce tarama ile ortaya çıkabilecek muhtemel aşırı-tanı riski, tarama sonucunda yüksek PSA değeri nedeniyle başvurulacak biyopsi işlemi ve kanser tanısı halinde uygulanabilecek tedavi yöntemleri ile bunların riskleri gözönünde bulundurulduğunda, hastaların tüm bu süreç hakkında detaylı şekilde bilgilendirilmelerini önermektedir.
Bu bilgilendirme doğrultusunda; tarama programının prostat kanserinden ölüm üzerine muhtemel olumlu etkileri, PSA yüksekliği saptandıktan sonraki seçeneklerin neler olduğu, tarama ile yalancı-pozitif ve yalancı-negatif sonuçların sıklığı, gerekebilecek ek testler, ve taramanın muhtemel zararları (hastanede yatış, biyopsi, biyopsiye bağlı enfeksiyon vs.) hastaya anlatılmalıdır.
Amerikan Üroloji Derneği PSA testi uygulanmadan önce hastaya şu bilgilerin verilmesini uygun görmektedir;
- Prostat kanserinden genel ölüm şansı %3’tür. Prostat kanseri tanısı alan pek çok erkekten çok azı bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
- Hiçbir tarama testi mükemmel değildir. PSA testi düşük özgüllüğü nedeniyle yalancı-pozitiflik oranı yüksek bir testtir. Yani pekçok gereksiz biyopsiye sebebiyet verebilir.
- PSA düzeyi kanser harici sebeplerle yükselebilmektedir. Yüksek PSA düzeylerinin %20’si 1 yıl içinde normal değerlere düşüş göstermektedir.
- Prostat biyopsisi ve kanser tedavisinin ölüm dahil riskleri bulunmaktadır.
Klinik Tanı
Prostat kanseri kesin tanısı, muayene ve/veya PSA testindeki şüpheden yola çıkılarak, prostattan parça alınması (prostat biyopsisi) ile konur. Nadiren iyi huylu prostat büyümesi nedeniyle yapılan ameliyat sonucunda elde edilen prostat dokusunda kanser hücrelerinin saptanmasıyla da konabilir.
Biyopsiye yönlendirilecek hastaların seçimi PSA değeri ve prostat muayene bulgusuna, daha ender olarak transrektal ultrasonografi görüntülemesine dayanılarak yapılmaktadır. Biyopsi hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Ürolog’un Değerlendirmesi Nasıl Olur?
Hekim idrar yapma zorluğu yakınmasıyla başvuran kişinin öyküsünü dinledikten sonra fizik muayene yapar ve gerekirse bazı laboratuvar testleri ister. Yakınması olmadan kontrol amaçlı başvuran erkeklerde de yine aynı değerlendirmeler yapılır.
Prostat Muayenesi:
Prostat hastalıklarının tanısında en önemli aşamalardan biri prostatın makattan yapılan parmakla muayenesidir. Doktor hastasına uygun pozisyonu verdikten sonra eldiven giyip, kayganlaştırıcı madde sürdüğü parmağı ile makat yoluyla prostat muayenesini yapar. Bu muayenede prostatın büyüklüğü, kıvamı ve muayene ile hissedebilecek bir sertlik/kitle olup olmadığı kontrol edilir.
Avrupa verilerine göre hastaların %18’inde prostat kanseri tanısı PSA değerinden bağımsız olarak prostat muayene bulgusunun yönlendirmesi ile konmaktadır. Şüpheli prostat muayene bulgusu, prostat biyopsisi için kuvvetli bir kriterdir ve genellikle daha agresif/saldırgan kanser (Gleason ? 7) ile ilişkilidir.
Kan Testleri ve PSA
Prostat hastalıklarının tanısında bir diğer önemli aşama kandaki Prostat Spesifik Antijen (PSA) seviyesinin belirlenmesidir. Bu bir kan testidir. PSA prostattan salgılanan ve kana belirli oranda geçen bir proteindir. Prostata özgü, ancak prostat kanserine özgü bir madde değildir. Yani prostat kanserinde yükselebilmekle beraber, prostatın iyi huylu büyümesi ve prostatın iltihabi hastalıklarında da kanda PSA düzeyi yükselebilir.
Kan PSA düzeyindeki her artış, kişide mutlaka kanser olduğunu göstermez. Bununla beraber, PSA düzeyindeki değişimler hekime hastanın kanser yönünden incelemesinin gerekliliği konusunda yol göstericidir.
PSA testinin prostat muayenesine kıyasla kanser tanısı açısından daha iyi bir belirteç olduğu bilinmektedir.
PSA ölçümünde çeşitli kitler kullanılmaktadır ve bunlar arasında uluslararası bir kabul sağlanamamıştır. Bu yüzden hastaların PSA takiplerinde aynı kitin kullanılması, tercihen aynı merkezde yapılan ölçümlerin esas alınması önerilmektedir.
Kişide prostat kanserinin kesinlikle olmadığını garanti edebilecek bir PSA düzeyi yoktur.
PSA düzeyinin prostat kanserini öngörmedeki başarısını artırmak amacıyla PSA dansitesi, transizyonel zon PSA dansitesi, yaşa bağlı PSA düzeyi, PSA izoformlarının ölçümü gibi ek yöntemler kullanılmaktadır; fakat bu yöntemlerin hiçbirinin tek başına PSA kullanımına üstünlüğü gösterilememiştir. PSA Velositesi (hızı) PSA düzeyindeki yıllık artışı (ng/mL/yıl), PSA Doubling Time (ikilenme zamanı) PSA düzeyinin iki katına çıkışına kadar geçen süreyi tanımlar. Bazen PSA seyrinin değerlendirilmesinde hekiminizden duyabileceğiniz kavramlar olabilir.
Üroloğunuz gerek görürse phi skoru tayini, 4K skoru gibi prostata yönelik ek daha detaylı kan testleri de isteyebilir. Kanda bakılacak üre ve kreatinin seviyeleri böbrek fonksiyonu hakkında bilgi verir.
İdrar Tahlili:
İdrar yapmayla ilgili yakınmaları olan kişilerin idrar tahlilleri yapılarak idrarda kan veya iltihap hücreleri varlığı açısından araştırılır.
Bu aşamalardan sonra hastanın yakınmaların nedeni hakkında daha detaylı bilgiler edinmek ve prostattaki büyümenin iyi veya kötü huylu (benign veya malign) olup olmadığını belirlemek için başka testler istenebilir.
Multi Parametrik Prostat MR Tetkiki
Prostatın MR ile görüntülenmesi bizim için son zamanlarda çok önem kazanmıştır. Biyopsisi yapıp yapmamak kararında yardımcı önemli bir bilgi kaynağıdır.
Prostat biyopsisi hakkında detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.
Transrektal Ultrasonografi:
İnsanın duyamayacağı frekansta ses dalgaları üreten ultrasonografi cihazının makattan yerleştirilen bölümüyle prostatın iç yapısı incelenir. Prostat dokusundan yansıyan ses dalgaları bir bilgisayar programı ile işlenerek ekranda “Sonogram” denen resime dönüştürülür. Bu yöntemle prostatın büyüklüğü ve iç yapısı hakkında daha detaylı bilgi elde edinilebilir. Bizim kendi pratiğimizde pek başvurduğumuz bir değerlendirme değildir.
Prostat Kanseri Teşhisi Sonrası Yapılacaklar Nelerdir?
Biyopsi işlemi sonucunda prostat hücrelerinde kanser saptandığı taktirde, hastalığa yaklaşımın nasıl olacağının belirlenmesi için üroloji uzmanı, hastalığın evresini (ne derece ilerlemiş olduğunu) anlamak amacıyla bazı ek tetkikler uygulamak isteyebilir.
Evreleme
Prostat kanserinde uygulanacak tedavi hastalığın vücuttaki yaygınlığı ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, prostat dokusunda kanser saptanmışsa doktorun hastalığın yaygınlığını (evre) bilmesi gerekir. Evrelemede iki temel değerlendirme vardır:
1. Lokal Evreleme:
Kanserin prostat bezi içerisinde sınırlı olup olmadığı, prostat dışına lokal uzanım olup olmadığının araştırılırılmasıdır. Parmakla prostat muayenesi bu konuda önemli bilgi verir. MR ile görüntüleme yaparak, daha detaylı bilgi edinilebilir.
Lokal evrelemeyi doktorunuz T1, T2, T3 gibi ifade edecektir.
T1 evresi yalnızca PSA yükselmesi ile saptanan ve prostata sınırlı hastalığı ifade eder,
T2 de ürolog parmağı ile kanseri hisseder, ancak tümör prostat içerisinde sınırlıdır,
T3 evresinde hastalık prostat kapsülünü aşarak prostatın hemen dışına uzanım göstermiştir.
2.Sistemik Evreleme:
Her prostat kanserli hastada yapılması gerekli değildir. Hastalığın lenflere veya kemiklere atlama ihtimali daha yüksek olan hastalarda yapılması uygun olur. PSA değeri 10 ng/ml’in üzerinde, veya muayenede lokal olarak hastalığın prostat dışına çıkması durumunda, veya biyopside Gleason skoru 8 ve üzerinde olan hastalar genellikle sistemik evreleme için adaydırlar.
Sistemik evrelemede konvansiyonel yöntem kemik metastazı için kemik sintigrafisi, lenf bezlerinin araştırılması için ise bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntülemedir. Son zamanlarda kullanıma giren Kolin PET veya bizim de tercihimiz olan Ga 68 PSMA PET de kullanılabilecek ve daha detaylı bilgi verebilecek moleküler görüntüleme yöntemleridir.
Özetle evreleme(ler) sonucunda prostat kanserinin organın içinde sınırlı kalıp kalmadığının anlaşılması, organın dışına doğru büyüme göstermiş bir kanser ise ameliyat edilebilirliği açısından değerlendirilmesi, ya da vücudun prostattan uzak bölgelerinde (örneğin kemikler) kanser dokusunun bulunup bulunmadığı hakkında bilgi edinilmeye çalışılır ve tedavi yöntemi buna göre belirlenir.
Tedavi Kararı
Prostat kanseri tanısı konan her olguda, hekimler o hastaya özel bireyselleştitilmiş bir tedavi planlaması oluşturmaya gayret etmelidirler ve uygulanabilecek tüm tedavi seçeneklerini hastalarıyla paylaşmalıdırlar.
Seçilecek tedavi hastalığın yaygınlığına (evre) ve tümör hücrelerinin derecesine göre (Gleason skoru) belirlenmelidir. Tedavi planlamasında dikkate alınan diğer önemli faktörler hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve bunlara bağlı olarak kişinin olası yaşam süresidir. Ayrıca, tedavi ve tedavinin olası yan etkileri detaylı olarak hastalarla paylaşılmalı, bu konularda hastanın duygu, düşünce ve beklentileri dikkate alınmalıdır.
Kimi hasta için öncelik kanserden tamamen kurtulmaktır ve bu amaç uğrunda olası yan etki ve komplikasyonları göğüslemeye hazırdır; kimi hasta için ise yaşam kalitesi en önemli önceliktir ve bu hastalar yaşam kalitelerini korumak için belirli yaşamsal riskleri göze almayı tercih edebilirler. Hekime düşen görev hastasını tüm olasılıklardan haberdar etmek, tüm olasılıkların olumlu ve olumsuz taraflarını hastaya izah etmek, ve tüm bunları hastanın ve yakınlarının anlayabileceği bir dille yapmaktır.
Kansere yakalanmış kişiler, hastalıklarının ne olduğu, tedavi seçenekleri, tedavi seçeneklerinin olası yan etkileri konularında mümkün olan her şeyi öğrenerek, verilecek tedavikararına aktif olarak katılabilirler ve kanımızca katılmaları tedavi sonrası tatmin ve mutlulukları açısından elzemdir. Bunu ortaya koyan bilimsel çalışmalar da mevcuttur.
Prostat kanseri tedavisinde hekim hastasının verilerine dayanarak mümkün olduğunca ‘bireyselleştirilmiş’ bir tedavi uygulamaya çalışır. Hem hastalığın (muayene bulgusu, PSA seviyesi, biyopsi bulgularının detayı, laboratuvar ve radyolojik görüntülemeler), hem de kişinin (ek hastalıklar, yaş, tedavi beklentileri) özelliklerine göre kişiye uygun bir tedavi stratejisi geliştirilmelidir.
Prostat kanseri tanısı konan uygun hastalar herhangi bir tedavi uygulanmadan düzenli kontrollerle izlenebilecekleri gibi (aktif izlem), uygun hastalarda cerrahi, radyoterapi (ışın, radyasyon) ve/veya hormonal tedavilerle iyileştirme sağlanabilir. Bazen hastalara bu tedavilerin bir veya birkaçı birlikte uygulanabilir. Uygulanacak tedaviler cinsel yaşam ve işeme fonksiyonları üzerine olumsuz etkiler yaparak hayat kalitesini etkileyebilir. Ayrıca hasta en iyi tedavinin belirlenmesi veya yeni tedavi metodlarının ortaya konulması için yapılacak bir araştırmaya katılma konusundaki fikirlerini de doktoruyla konuşabilir. “Klinik Çalışma” denilen bu araştırmalar hakkında daha fazla bilgi istenildiğinde doktorunuz size detaylı açıklamalar yapacaktır.
İlk Duygular, Doktora Sorulacaklar
Kanser tanısının ardından hastanın teşhise inanamaması, üzüntü ve kızgınlık duyması doğal tepkilerdir. Bu hisler hastanın doktora tüm merak ettiklerini sormasını engelleyebilir. Bu nedenle hastanın sormak istediklerini bir liste halinde yazması çoğu zaman yararlı olacaktır. Doktorun anlattıklarını hatırlayabilmek için de hasta notlar alabilir.
Bazı hastalar bu konuşmalar sırasında bir aile bireyinin veya bir arkadaşının da hazır bulunmasını, tartışmaya onların da katılmasını, notlar almasını veya sadece dinlemesini isteyebilirler. Tedavi süresince de birçok soru akla gelebilir. Bu nedenle hastalar zaman zaman sağlık ekibinden tekrar tekrar ve daha detaylı açıklamalar isteyebilirler, istemelidirler.
Tedavi başlamadan önce hastanın doktora sormak isteyeceği bazı sorular şunlardır:
- Hastalığımın yaygınlığı ne düzeydedir?
- Tümörün hücresel derecesi/saldırganlığı(Gleason skoru) nedir?
- Tedaviye ihtiyacım var mı? Varsa benim için uygun olan tedavi seçenekleri nelerdir?
- Tedavi seçeneklerinin beklenen yararları nelerdir?
- Tedavilerin riskleri ve olası yan etkileri nelerdir?
- Tedavi cinsel yaşamımı etkileyecek midir?
- Tedaviden sonra idrar yapma problemleriyle karşı karşıya kalabilir miyim?
- Klinik çalışmalarla yeni tedavi seçenekleri araştırılmakta mı? Böyle bir çalışmaya katılmak benim için uygun olabilir mi?
- Tedavi sonrası takipler nasıl yapılacak?
Tedavi Seçenekleri
Prostat kanseri saptanan hastalarda pek çok tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Hangi tedavi yönteminin seçileceği konusunda doktorun önerisinin yanı sıra, hastanın tedavi kararına uyumu ve katılımı da yukarıda anlatıldığı gibi önemlidir.
Prostat kanseri için cerrahi tedavi (ameliyat), ışın tedavisi (radyoterapi) ve ilaç (hormon) tedavileri kullanılmakla beraber, hangi hastada hangi yöntemin uygulanacağı konusunda hastalığın evresi ve Gleason skoru/saldırganlığı en önemli bilgiyi sağlamaktadır.
Hastalığın henüz çok erken yakalanmış olduğu ve çok yavaş ilerleyeceği düşünülen hastalalarda, gerekli kontrol ve tetkikleri aksatmamak şartıyla, tedavisiz izlenebilen bir yöntem (aktif izlem) son zamanlarda önem kazanmıştır. Bu hastalarda takipte gerekli görülürse, tedaviye geçilmektedir.
Yaşı veya genel durumu itibarıyla yaşam beklentisi 10 yıldan kısa olan hastalarda ise hiçbir tedavi uygulamayıp, aktif izlem protokolünde olduğu gibi dikkatli ve yoğun bir takip protokolü de uygulamadan beklemek ve gerekirse ileride sıkıntıları gidermeye yönelik (palyatif) ilaç (hormon) tedavisi uygulamak da bir yaklaşımdır (Watchful Waiting).
Aşağıda bu tedavi yöntemleri hakkında genel bilgiler bulunmaktadır;
Aktif İzlem:
Prostat kanseri yaşla beraber erkeklerin prostatlarında sıklıkla ortaya çıkabilecek bir hastalıktır. Ancak, çok önemli olarak, bu erkeklerin pek azında kişiyi rahatsız edecek bulgu verir ve çok az kişide de hayatı tehdit edecek bir hastalık halini alır. Dolayısıyla prostatında kanser gelişen kişilerin hepsinin tedavisi gerekli değildir.
PSA taraması uygulaması toplumun genelinde prostat kanseri nedeniyle meydana gelen ölümleri azaltmaktadır. Fakat bu sırada kişinin hayatını tehlikeye atmayacak, hiçbir zaman bulgu vermeyecek kanser tipleri de sıklıkla teşhis edilebilmektedir. PSA testi ve sonrasında yapılan biyopsi ile kanser teşhisi alan kişilerde, gereksiz tedavi ve gereksiz tedavinin yan etkilerden kişiyi korumak adına ‘aktif izlem’ mantıklı bir seçenektir. Bunlara ilaveten, prostat kanseri nedeniyle ameliyatla çıkartılmış prostat dokusunun patolojik değerlendirilmesinde Gleason Skoru 3+3:6 saptanan hastalarda bugüne kadar yayılım (metastaz) hemen hemen hiç bildirilmemiştir. Bu hastalardaki durum için ‘kanser’ adlandırmasının uygun olmadığına dair bilimsel düşünceler de mevcuttur.
Yukarıda özetlenmeye çalışılan nedenlerle, tanı konulmasına rağmen, bazı hastalara tedavi uygulanmasına gerek bulunmamaktadır.Bu hastalarda tedavi gereksiz ve zararlı olabilir. Aktif izlem kararı alınan hastaların takibinde muayene, PSA testleri ve prostat biyopsileri hekimleri tarafından gerçekleştirilir. Zaman içinde, özellikle biyopsi bulgularında değişiklik meydana gelirse, hastalar tedaviye yönlendirilebilir. Son çalışmalar ‘aktif izlem’ kararı alınan her 3 hastadan ancak 1’inde ek bir tedaviye gereksinim duyulacağını göstermektedir.
Yalnızca Takip (Watchful Waiting):
Kanseri vücudun başka yerlerine yayılmamış ancak ciddi sağlık problemleri olan, ve/veya ileri yaştaki hastalara da ilk teşhis konulduğu dönemde prostat kanserine yönelik tedavi önerilmeyebilir. Hekim bu hastalarda tedavinin yarardan çok olası yan etkileri nedeniyle ‘zarar’ verebileceğini düşünerek, bu hastaları takibe alabilir. Bu grup hastada takiplerde biyopsi uygulanmaz, hastalık ileri evrelere geçecek olursa, o zaman hastanın şikayetlerini gidermek için hormon tedavisi başlanır.
Prostat Kanseri Ameliyatı
Prostat kanserinin metastaz yapmamış olduğu evrelerinde sıklıkla kullanılan bir tedavi yöntemidir. Prostat bezinin tamamının çıkartıldığı bir işlemdir ve yapılan ameliyata “Radikal Prostatektomi” adı verilir. Özellikle prostata sınırlı olduğu düşünülen tümörlerde, hastanın beklenen yaşam süresi 10 yılın üzerinde ise uygulanabilir bir tedavi yöntemidir. Son yıllarda yapılan çalışmalar organ dışına uzanım göstermiş, ancak uzak bölgelere yayılmamış prostat kanserlerinin (evre T3) tedavisine cerrahi ile başlamanın, en etkili sonuçları verebileceğini ortaya koymuştur. Özellikle bu 2. grup hastada, prostatın çıkarılması tek başına yeterli değildir, geniş bir lenf bezi temizliği de ameliyatın çok önemli bir aşamasıdır.
Evre T3 hastalarda ameliyata ek olarak sonrasında radyoterapi eklenmesi gerekebilir.
Radikal prostatektomi operasyonu açık ya da robot yardımlı teknikler ile gerçekleştirilir. En iyi sonuçların alınabilmesi açısından hangi tekniğin kullanılacağından ziyade, konusunda uzman ve deneyimli bir cerrahın ameliyatı gerçekleştirmesi en önemli faktördür. Bilimsel veriler bunu net olarak ortaya koymaktadır.
Ameliyat sonrası görülebilen en sık yan etkiler geçici veya kalıcı şekilde idrar kaçırma, peniste cinsel ilişki için yeterli sertleşmenin olmaması (erektil disfonksiyon) ve daha nadiren idrar kanalında (üretra) darlık olmasıdır.
Ameliyat olmadan önce hastanın doktora sormak isteyeceği bazı sorular şunlardır:
- Nasıl bir ameliyat olacağım?
- Ameliyattan sonra kendimi nasıl hissedeceğim?
- Sonda nedir, kaç gün takılı kalacak?
- Ne kadar süreyle hastanede kalacağım?
- Ameliyatın kalıcı yan etkileri olacak mı?
- İdrar kaçırmam olursa düzelir mi?
- İktidarsızlık olursa ne kadar sürede kendiliğinden düzelmesini beklemeliyim; düzelmezse nasıl tedavi olabilirim?
- İdrar kanalında darlık olursa ne yapılacak?
Genellikle ameliyattan sonraki ilk birkaç gün boyunca hastalar rahatsızlık ve ağrı hissederler. Uygun ağrı kesici tedaviler ile hastalar mümkün olduğunca rahatlatılır. Hastaların kendilerini yorgun ve zayıf hissetmeleri de sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ameliyat sonrası dönemde hastalarda ortalama 1 hafta süreyle bir idrar sondası olur.
Sertleşme Sorunu: Prostat kanseri hastalarında prostatın çıkarılması (radikal prostatektomi) ameliyatından sonra en sık görülen yan etkiler penis sertleşmesindeki sorunlar (erektil disfonksiyon, iktidarsızlık) ve idrar kaçırmadır (inkontinans). Cerrahi tekniklerdeki gelişmelerden sonra günümüzde bu sorunlar daha seyrek görülmektedir. Robotik cerrahi ve/veya sinir koruyucu cerrahi tekniklerle peniste sertleşmeyi ve idrar tutmayı sağlayan sinirlerde en az hasar oluşması hedeflenmektedir. Hastanın yaşı, ameliyat öncesi bu konulardaki durumu ve hastalığın yaygınlığı gibi faktörler de tekniğin başarısına etki etmektedir. Penisteki sertleşme sorunu ameliyat sonrası dönemde ilaç veya cerrahi uygulamalarla aşılabilir. Bununla beraber, radikal prostatektomi ameliyatı geçiren hastalarda cinsel ilişki gerçekleşse bile, boşalma (orgazm) sırasında meni dışarı atılamaz.
Sinir korunması neredeyse bütün hastalar için teknik olarak mümkün olsa da, tümörün yaygınlığı, hastanın PSA düzeyi ve hastalığın derecesi gibi bazı kriterler değerlendirildiğinde, belirli hastalarda sinir koruma çabasının prostattaki hastalığı ortadan kaldırmak açısından risk yaratacağı unutulmamalıdır. Ayrıca ileri yaştaki hastalarda sinirler korunsa da, ameliyat sonrası dönemde peniste yeterli sertleşme sağlanma olasılığı düşüktür. Bunlar ameliyat öncesinde üroloğunuzla detaylı konuşmanızın önem arzettiği konulardır.
Robotik Prostat Ameliyatı
Organa sınırlı prostat kanserinin cerrahi tedavisinde altenatif tedavilerden biri de “Robot yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi”dir. Bu cerrahi yöntemde yüksek çözünürlüklü görüntü aktaran hasta başı kontrol ünitesi ve mikro enstrümanlardan oluşan bilgisayar kontrollü sistem ve cerrahın hareketlerini bu cihaza aktaran cerrahi konsol kullanılmaktadır (Master-Slave sistem). Ameliyatı yapan cerrah konsol adı verilen kontrol ünitesinde oturur ve ameliyatı buradan gerçekleştirir. Konsol hastanın ameliyat edildiği odada, ama hemen hastanın yanıbaşında değildir. Konsol üzerinde bulunan ve cerrahın el parmakları ile kullandığı enstrümanlar, cerrahın el hareketlerini kontrollü bir şekilde hastanın içerisindeki robot kollarına küçük ve kontrollü hareketler olarak iletir. Sistem kamerası vücut içinden 3 boyutlu ve yüksek çözünürlüklü net bir görüntü aktarır.
Diğer Yöntemlerden Farkı Nedir?
Robotik Prostatektomide mini kesiler (5-10mm.) ile standart laparoskopik (kapalı operasyon) operasyon prensibine uygun olarak işlem gerçekleştirilmekte ve cerrahın yönlendirdiği hassas robotik kollar kullanılarak prostatın çıkarılması gerçekleştirilmektedir. Geleneksel yöntem, yani açık radikal prostatektomi, göbek altından yapılan bir cerrahi kesi ile gerçekleştirilmektedir. Robotik cerrahi hem birkaç mini kesiden işlemin gerçekleştirilmesini, hem de el bileği hareketini taklit eden enstrümanlar kullanarak, cerrah için ergonomik bir operasyon imkanı sunmaktadır.
Robotik Ameliyatın Faydaları Nelerdir?
İşlem sırasında hasta karnı laparoskopik operasyonlarda olduğu gibi karbondioksit (C02) gazı ile şişirilmektedir. Basınç altında çalışıldığı için açık operasyon sırasında oluşan kanamaya oranla daha az kan kaybı olmaktadır. Ayrıca 3 boyutlu yüksek çözünürlüklü ve operasyon sahasını daha büyük gösteren kamera yardımıyla daha net bir görüntü altında operasyon yapılabilmektedir. Yedi ayrı eksende hareket edebilen enstrümanlar yardımı ile cerrah tümörlü alanı daha iyi ayırt edebilmekte ve kanser kontrolü kolaylaşmaktadır. Robotik cerrahideki daha küçük ameliyat kesisinden ve daha az kan kaybından dolayı hastalar açık operasyonlara oranla daha erken hastaneden taburcu edilebilmektedir.
Onkolojik ve Fonksiyonel Sonuçları Nasıl (Kanser Kontrolu ve Yan Etkiler)?
Son yıllardaki teknik gelişmeler ve teknolojideki yeniliklerle beraber robotik prostatektomi operasyonunda, açık cerrahinin sağladığı onkolojik sonuçlara en az eşdeğer sonuçlar elde etmek mümkündür; deneyimli ellerde kanser kontrolüne ait sonuçların açık ameliyata üstün olduğunu bildiren tıbbi veriler de mevcuttur.
Fonksiyonel sonuçlar açısından – yani idrar kontrolü ve sertleşmenin muhafaza edilmesi – robotik cerrahi sonuçlarının daha üstün olabileceğine dair bazı veriler de olgunlaşmaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde gerçekleştirilen prostat kanseri ameliyatları artık %80-90 oranında robotik olarak yapılmaktadır.
Radoterapi (Işın, Radyasyon) Tedavisi
Prostat Kanserinde Kullanım Alanları
Prostat kanserinin değişik evrelerinde, farklı amaçlarla uygulanabilen bir tedavi yöntemidir. Radyasyon (ışın) tedavisinde kanser hücrelerinin yüksek enerjili ışınlarla yok edilmesi ve büyümelerinin önlenmesi hedeflenir.
Erken evre prostat kanserinde radyasyon tedavisi, cerrahiye bir alternatif olarak veya cerrahiyi takiben o bölgede kalmış olabilecek kanser hücrelerini yok etmek amacıyla uygulanabilir. Prostat kanseri diğer organlara ve özellikle kemiğe sıçrarsa, radyoterapi bu alanlara da uygulanarak, kanserin burada oluşturduğu rahatsızlıkların giderilmesi sağlanabilir.
Nasıl Uygulanır?
Radyasyon vücuda dışarıdan bir makineyle (eksternal, dıştan radyasyon) yönlendirilebilir veya radyoaktif madde içeren bir çekirdek prostata yerleştirilerek (içten radyasyon; brakiterapi) doğrudan kanserli dokuya verilebilir. Bazı hastalara bu iki radyasyon tedavisi birlikte uygulanabilir.
Dıştan radyasyon tedavisi bir hastane veya klinikte ayaktan uygulanır. Tedavi genel olarak haftada beş gündür ve genelde toplam altı haftalık bir sürede tamamlanır. Tedavi sırasında prostat çevresindeki sağlıklı doku saçılan radyasyondan mümkün olduğunca korunur. Tedavinin son bölümünde, yüksek doz radyasyon tümörün geliştiği daha küçük bir alana odaklanarak verilir.
İçten (brakiterapi) radyasyon tedavisi uygulamasında (brakiterapi), prostat içerisine radyoaktif çekirdekler yerleştirilmesi için belirli bir süre hastanede yatmak gerekebilir. Çekirdeklerin yerleştirmesi işlemi bölgesel veya genel anestezi altında, bilgisayarlı tomografi veya transrektal ultrasonografi eşliğinde, kılavuz iğnelerin yardımı ile yapılır. Çekirdekler geçici veya kalıcı olabilir. Ülkemizde ender uygulanan bir yöntemdir.
Radyoterapiyi Kim Uygular?
Radyasyon tedavisinden Radyasyon Onkolojisi Bilim Dalı sorumludur. Tedavi öncesi radyasyon onkolojisi uzmanı hekiminize sormak isteyebileceğiniz bazı sorular şunlar olabilir:
- Bu tedavinin amacı nedir?
- Radyasyon tedavisinin işe yaradığını nasıl anlayacağız?
- Tedavim ne zaman başlayacak ve bitecek?
- Tedavi süresince kendimi nasıl hissedeceğim?
- Tedavi süresince kendime nasıl bakmalıyım?
- Tedavi süresince normal aktivitelerime devam edebilecek miyim?
- Tedavinin yan etkileri neler olacak?
Radyoterapi Yan Etkileri Nelerdir?
Radyasyon tedavisi süresince hastalar kendilerini yorgun ve halsiz hissedebilirler. Hastalarda ishal veya sık idrara çıkma, idrar yaparken rahatsızlık hissi olabilir. Buna ek olarak, hastalara dıştan radyasyon tedavisi uygulandığında, ışının verildiği bölgede ciltte kızarıklık, kuruluk ve gerginliğe sıkça rastlanılır. Işının uygulandığı kasık bölgesindeki tüyler de dökülebilir. Uygulanan radyasyon miktarına bağlı olarak bu tüy dökülmesi geçici veya kalıcı olabilir.
Peniste sertleşme sorunları radyasyon tedavisi uygulamalarında da görülebilir. Radyasyon uygulaması için kullanılan yöntemden (vücut dışından ya da prostata yerleştirilen çekirdekler aracılığı ile) bağımsız olarak ışın tedavisi sonrası peniste sertleşme zorluğu gelişmesi nadir olmayarak karşılaşılan bir yan etkidir. Radyasyon tedavisi sonrasında inatçı ishal, dışkıdan kan gelmesi veya bağırsak tıkanıklıkları gibi sindirim sistemi; sık idrara çıkma, idrar yaparken zorlanma, idrar yaparken yanma gibi idrar yolları ile ilgili şikayetler görülebilecek diğer yan etkilerdir. İdrar kaçırma da radyoterapinin yan etkilerinden biri olabilir.
Hormon Tedavisi
Hormon Tedavisi Nasıl Uygulanır?
- Cerrahi Yöntem: Hormon tedavisi farklı şekillerde uygulanabilinir. Bunlardan en eski ve klasik olanı ameliyatla hayaların (testislerin) alınmasıdır; bu yönteme “Orşiektomi” ismi verilir ve bu yöntemle erkeklik hormonunun ana kaynağı olan testisler ortadan kaldırılır. Orşiektomi sırasında hastanın ağrı duyması sadece testis çevresine yapılan ilaçlarla veya bölgesel anestezi ile önlenir. Bu ameliyat testislerin tamamen alınması veya testislerinin alınmasını estetik kaygıyla istemeyenlerde sadece erkeklik hormonunun üretildiği testisin iç kısmının çıkarılması (subkapsüler) şeklinde yapılabilir.
- İlaç Kullanımı: Güncel tıpta daha yaygın kullanılan yöntem ise aylık ya da üç aylık aralarla enjeksiyon (iğne) şeklinde uygulanan LHRH-agonisti denilen ilaçların kullanımıdır. Testislerin alınmasına benzer etkiyi kimyasal olarak yapan, hormon tedavisinin bir başka şeklidir. LHRH-agonistleri beyindeki hipofiz denen bölgeye etki ederek testislerin erkeklik hormonu (testosteron) üretmesini engellerler.
Ek Hap Kullanmalı Mı?
Ameliyatla testislerin çıkarılması sonrasında veya ilaç tedavisiyle hayalardan erkeklik hormonu üretimi durur. Ancak böbreküstü bezleri az miktarda da olsa erkeklik hormonu üretimini sürdürmektedir. Az miktardaki bu hormon üretiminin etkisini engellemek için tablet şeklindeki antiandrojen ilaçlar kullanılabilinir. Orşiektomi sonrasında veya LHRH-agonisti iğnelerle birlikte antiandrojen hapların kullanımına “Tam Androjen Blokajı” adı verilmektedir. Sadece iğnelerin kullanımına göre etkinliği anlamlı olarak fazla değildir, ancak yan etkileri daha fazladır. Biz her hastada ilave hap kullanımını önermiyoruz.
Hormonal Tedavinin Yan Etkileri Nelerdir?
Orşiektomi ve LHRH-analogları gibi vücuttaki erkeklik hormonlarını ortadan kaldıran tedaviler sıklıkla cinsel istek kaybı, sertleşme problemleri, meme başlarında hassasiyet ve tedavinin ilerleyen dönemlerinde kemiklerde kısmen erime (osteoporoz) gibi yan etkilere yol açabilir. Kas kütlesinde azalma, yağlanma, kan şekeri düzenlenmesinde problem, sıcak basmaları ve kansızlık hormonal tedavinin olası yan etkilerindendir. Kalp hastalıklarını arttırabileceğine dair de kuvvetli veriler bulunmaktadır.
Testosteron Seviyesi Kontrolu Önemlidir:
Hormonal tedavi alınan dönemde kanda testosteron seviyesinin takip edilmesi gerekir. Doktorunuz PSA seviyenizi kontrol edecektir; aynı şekilde testosteron seviyenizin de kontrolü gerekir. Verilen tedavi istenilen düzeyde testosteronu düşüremiyorsa, tedavi şeklinin değiştirilmesi uygun olacaktır. Böyle bir değişikliye gidilecekse, farklı bir iğneye geçmek, hap eklemek, veya testisleri almayı planlamak seçenekler arasında yer alır.
Hormonal Tedavinin Etkisi Ne Kadar Sürer?
Vücutta testosteron seviyesinin düşmesiyle, tümör büyümesi yavaşlar, durur ve hatta geriler. Buna bağlı olarak hastanın durumunda belirgin bir düzelme görülür. Ancak, hormonal tedavinin hastalık üzerindeki etkisi ömür boyu sürmez. Belirli bir süre sonra (ortalama 2,5 sene) hastalık hormon tedavisine rağmen tekrar harekete geçebilir. Bu genellikle kanda PSA seviyesinin yükselmesi ile kendisini belli eder. Hastalığın bu evresine ‘kastrasyon dirençli dönem’ denir. Bu durumda yeni geliştirilen ve kullanıma giren bazı 2. kuşak hormon tedavileri (Abiraterone – Zytiga, Enzalutamide – Xtandi) veya kemoterapiye (Taxotere – Docetaxel) geçilebilir. Bu ilaçlar farklı şemalarla ardışık olarak kullanılabilir. Kemik metastazlı ve ağrılı kişilerde yeni geliştirilen Ra223 (Xofigo) batı ülkelerinde kullanılmakta, ülkemizde de ruhsatlanma aşamasındadır.
Metastatik Hastalıkta Yeni Tedavi Yaklaşımı
Metastatik Hastalarda Hormon Tedavisine Başlarken Aynı Zamanda Erken Kemoterapi Uygulaması
Metastatik prostat kanseri teşhisi konan ve henüz hormonal tedaviye başlamamış hastalarda hormonal tedavi ile birlikte 6 kür kemoterapinin tedavi başlangıcında uygulanması son derece güncel bir uygulamadır.
CHAARTED çalışması diye bilinen bir bilimsel çalışmanın verileri doğrultusunda, bazı metastatik hastaların tedavisinde bir paradigma değişimi olmuştur. Sözü geçen çalışmada yalnızca hormonal tedavi başlanan hastalarla kıyaslandığında, hormon tedavisi ve kemoterapiye birlikte başlayan hastalarda sağkalımın 17 ay daha uzun olduğu saptanmıştır. Bu tüm kanser tedavileri içinde bugüne kadar elde edilen en etkili tedavilerden biri olarak gözükmektedir. Hekiminiz ile bu tedaviye uygun aday olup olmadığınızı konuşmanızı öneririz.
İlaçlarla Kanser Tedavisi (Kemoterapi):
Vücudun diğer kısımlarına yayılmış prostat kanseri hücrelerinin çoğalması, genellikle hormon tedavisi ile uzunca bir süre kontrol altına alınır. Bu dönem çoğu zaman yıllarca sürebilir. Ancak zamanla prostat kanser hücreleri erkeklik hormonu bulunmayan ortamda da büyüyebilecek hale gelebilmektedir. Kanser hücreleri de yaşam mücadelesi veren canlı organizmalardır ve çok çeşitli moleküler mekanizmalarla hormonsuz ortamda yaşamaya ve çoğalmaya adapte olurlar. Bu durumda hormon tedavisi yetersiz kalacağı için farklı ilaçlar kullanılarak ek tedaviler uygulanmaya başlanabilinir. (Ancak hormon tedavisi hiçbir zaman kesilmez ve bu şartlar altında da devam ettirilir.) Bunlardan biri, oldukça etkili bir tedavi yöntemi olan kemoterapidir. Kemoterapi genellikle medikal onkoloji uzmanları, bazı merkezlerde ise üroloji uzmanları tarafından uygulanmaktadır.
Kemoterapinin yan etkileri tedavi için kullanılan ilacın cinsi ile doğrudan ilişkilidir. Her kemoterapi ilacının kendine özgün yan etkileri vardır. Vücudun karaciğer, kemik iliği gibi dokularında işlev bozuklukları, saç dökülmesi, hafif-orta derecede bulantı-kusma yakınmaları, bacaklarda şişme prostat kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçlarının önde gelen yan etkileridir. Bu konuda detaylı bilgi size kemoterapi uygulayacak doktorunuz tarafından detaylı anlatılacaktır.
Tedavi Sonrası İzlem
Prostat kanseri hastalarında tedavilerinin tamamlanmasından sonra düzenli aralıklarla hekim kontrolunun yapılması zorunludur. Tedavileri uygulayan hekimler, hastalarına uygun bir izlem takvimi belirleyeceklerdir. Tedavi sonrası izlemde amaç hastalığın halen kontrol altında olup olmadığını belirlemek ve hastalığın nüks etmesi durumunda yeni tedavi programlarını uygulamaktır. Ayrıca tedavilere bağlı gelişebilecek olası yan etkiler değerlendirilerek, yan etkilere yönelik tedavi planlaması da yapılabilir.
Tedavi sonrası takipte fizik muayene, PSA testi, akciğer ve kemik filmleri, kemik sintigrafisi, manyetik rezonans görüntüleme Kolin PET veya son zamanlarda tanıda kanımızca önemli fark yaratan PSMA PET kullanılabilinir. Bunlardan hangisinin/hangilerinin sizin için uygun ve gerekli olduğuna sizi tedavi eden hekim karar verecektir.
Ameliyat sonrası genel kabul edilen biyokimyasal nüks kriteri PSA değerinin 0.2 değerini aşmasıdır. Ancak ameliyat patoloji verilerine dayanarak nüks olasılığının yüksek olduğu hastalarda, PSA bu değere henüz ulaşmadan, çok daha düşük değerlerde ve yükselme eğilimindeyken ek tedavi (örneğin uygun durumlarda radyoterapi) hastaya önerilebilir.
Işın tedavisi sonrasında PSA nüks kriteri PSA’nın tedavi sonrası gerilediği en düşük değer + 2 formülüyle hesaplanmaktadır.
Kanser Hastalarında Destek Tedavi
Ciddi bir hastalıkla yaşamak çok zor bir olaydır. Kansere yakalanmış bireyler veya onlara bakan kişiler çeşitli problemler ve zorluklarla karşı karşıya kalırlar. Eğer hasta ve yakınları yeterince bilgilendirilir ve gerektiğinde destek tedavi sağlanırsa, hastalıkla daha kolay başaçıkabileceklerdir.
Hasta ve yakınlarının hastalığı kabullenmelerinin yanı sıra hastalıkla mücadele etmek için birbirlerine destek olmaları çok önemlidir. Ayrıca, hastalar aynı hastalığa yakalanmış kişilerle sorunlarını konuşmayı yararlı bulabilirler. Kanser hastaları, bu hastalıkla mücadele konusunu veya tedavilerin etkinliğini tartışabilecekleri destek gruplarına katılabilirler. Ülkemizde bu anlamda ciddi bir destek grubu maalesef henüz yoktur. Biz bu sitede bazı hasta deneyimlerini sizlerle paylaşıyoruz ve bunu genişleterek devam ettirmeyi arzuluyoruz.
Buna rağmen her hastanın farklı olduğu akılda tutulmalıdır. Her ikisi de aynı tip kansere yakalanmış olsalar bile, bir hastada faydalı olan bir tedavi biçimi, diğer hastada işe yaramayabilir ya da ciddi yan etkilere neden olabilir.
Kanser hastaları, işlerini kaybetme, ailelerinin geleceği ve günlük aktivitelerine devam edememe gibi endişeleri yaşarlar. Tıbbi testler, tedaviler, hastanede yatma ve tedavi faturaları yine ortak kaygılarıdır. Doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personeli, tedavi, çalışma ve diğer aktivitelerle ilgili soruları cevaplandırabilirler.
Sonuç ne olursa olsun, hasta ve yakınları endişelerini birbirleriyle açık yüreklilikle konuşarak tedavi öncesi ve sonrası dönemlerde birbirlerine destek olmanın yollarını aramalıdırlar.